Şahid: Bir hakkın ispat edilmesinde şehadetine baş vurulan, vereceği habere güvenilip kendisine müracaat edilen ve kesin delil kabul edilen kimse. Gören, tanık olan.

Şefaat: Aracılık, araya girme. Tavassut. Bir kimsenin bir başka kimse hakkında iyi niyet ve iyi durum konusunda kefil olması, onun hakkında söz söyleyip affını istemesi. Yakınlaşma, yaklaştırma. Cahiliyede inanılan şekliyle kul ile Allah arasında aracılık yapma, ahirette kendisine bağlı olanları Allah'ın azabından kurtarma gücü. Bu anlamda şefaat Kur'an'da şirk olarak nitelendirilmiştir. Bir başkası için yardımda bulunma, istekte bulunma. Kuvvetlendirme, hayırda veya şerde ortak olma. Kişinin bir başkasına hayır veya şer bir doğrultu göstermesi, yol çizmesi, yöntem tesbit etmesi.

Şehadet: Tanık olma, olayın geçtiği yerde bulunma. Hazır bulunma. Basiret, müşahede, gözlem sonucu ve kesin bir bilgiye dayanarak bir durumun ortaya çıkması. Bilgi. Şehid: Allah yolunda öldürülen kimse. Nâzır, şâhid. Ölümüyle ve kutlu kanının akmasıyla Allah'ın kendisi için hazırladığı engin nimetleri ve eşsiz ihsanları hemen müşahede eden, gören kişi.

Şehvet: Arzu, içi çekme. Cinsel istek. İştiha. Arzu ve istek gücü.

Şek: Şüphe, tereddüt, kuşku. Bilgisizliğin ortaya çıkardığı kararsız ve huzursuzluk verici durum.

Şer', Teşri', Şeriat: Apaçık yol. Bir ırmak veya bir su kaynağından su içmek veya su almak için girilen, izlenen yol. Terim olarak ilahî yol. Hukuk sistemi. Helal ve haramlar mecmuası. Din. Kur'anın genel hükümleri ve kuralları.

Şeytan: Aslı, "baude" anlamında "şetene" kökünden bir kelime. Uzakta kalma, uzaklaşma. Ateşten yaratılan ve Allah'a isyan eden. Günah ve isyanda aşırılığa giden. İnsanı tuğyana sürükleyen her şey. Haddi aşan her azgın. İnsanlardan ve cinlerden (İbn-i Abbas, Ata, Mücahid, Hasan ve Katade'ye göre) rahmetten kovulmuş her hangi bir azgın. Serkeş, kibirli, kaypak, yola gelmez olanların hepsine şeytan denir. Allah'ın emrine sırt çeviren, azan ve azıtan, sapan ve saptıran, sinsice düzenler kuran. Şeytan'ın Adımları: Şeytan'ın çizdiği, teşvik edip sürüklediği yollar; şeytanın eserleri, izleri, davranış biçimleri, yaşama tarzı.

Şirk: Allah'a her hangi bir biçimde ortak koşmak, benzer, eş, denk tutmak. Gerçekte sadece Allah'ın sahip olduğu özelliklere başkalarının da sahip olduğuna inanmak. Hükümde, emirde, itaat ve kullukta bir başkasının da pay ve yetki sahibi olabileceğini öne sürmek. Evrenin yönetiminde Allah'tan bağımsız güçlerin veya kendi başına kanunların belirleyiciliğine, Allah'tan başka bir takım insanların veya kurumların da hükümde söz sahibi olabileceklerine inanmak.

Şûra-Müşavere: Müşavere ve işaret, arı kovanından bal almak manasından veya satılık bir atı, sıhhatini ispatlamak için pazarda koşturmaktan türeme. Bir araya gelip düşünce ve görüş beyan etme, görüşü dışa ve açığa vurma. Şûra: Toplanıp birbiriyle danışan topluluk.

Şuur: Duyularla idrak etme, akıl erdirme, farkına, ayırdına varma. Birtakım insani güç ve melekelerle bir yere uzanabilme.

Şükür: İyiliği iyilikle karşılama. Nimetin dile getirilmesi, hakkının verilmesi. Küfrün zıddı. Eş-Şekûr: Kendi hoşnutluğu için yapılanları fazlasıyla karşılayan. Allah. İnsan için kullanıldığında, çok şükreden, bütün gücüyle şükreden, kalbi, dili ve diğer uzuvlarıyla nimetin hakkını vermeye çabalayan.